reklam
reklam
DOLAR40,4343% 0.24
EURO47,1614% 0.49
STERLIN54,2613% 0.02
FRANG50,4609% 0.59
ALTIN4.350,44% 0,55
BITCOIN118.164,370.162
reklam

Soyer'den 45 yıl hapis istemine yanıt: Müebbet istese o kadar yatmazdım!

Yayınlanma Tarihi : Google News
Soyer'den 45 yıl hapis istemine yanıt: Müebbet istese o kadar yatmazdım!
reklam

İZBETON A.Ş.'de yürütülen yolsuzluk soruşturması çerçevesinde tutuklanan eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, yeni bir cezaevi günlüğü kaleme aldı. Hakkında hazırlanan iddianamede 45 yıl hapis cezası talep edildiğini aktaran Soyer, “O kadar ömrüm kalmadı…!” diyerek durumuna tepki gösterdi. Cezaevi günlüğünde, gündemin arka planında kalan iki önemli toplumsal meseleyi de eleştirdi. Karpuz üreticilerine kesilen yüksek para cezalarını ve turizm işçilerinin dinlenme hakkını kısıtlayan yeni düzenlemeyi sert bir dille eleştiren Soyer, “Bu iki haber bile, yöneticilerin artık eski yöntemlerle yönetemediklerini ortaya koyuyor” şeklinde ifade etti.

Soyer'in cezaevi günlüğü şu şekilde:

O kadar ömrüm kalmadı..! Müebbet istese o kadar yatmazdım

“Cezaevi Günlüğü

19 Temmuz 2025

Değerli dostlar,

Sayın Savcı, hakkımızda hazırlanan iddianameyi tamamlamış ve 45 yıl hapis cezası talep etmiş. O kadar ömrüm kalmadı..! Müebbet istese o kadar yatmazdım. :)) Ancak bir hukukçu olarak, bunların benim hak ettiğim şeyler olmadığını biliyorum. Üstelik adaletin vicdanı mutlaka yerini bulur. Tutuklanmam hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmıştım; iddianameye dair görüşlerimi de daha sonra aktaracağım.

Bakanlık, eylem yapan iki çiftçi hakkında işlem başlattığını açıkladı

Bugün, hızla değişen gündemde hak ettiği dikkat çekmeyen iki haberi dile getirmek istiyorum. Birincisi “Toprağa küstürdüler” başlıklı haber. “Tüccarın eline bırakılan Sakarya – Geyveli’de iki karpuz üreticisi, mahsulün para etmemesine tepkilerini göstermek amacıyla bir römork dolusu karpuzu yere atarak eylem yaptı. Ticaret Bakanlığı, bu iki çiftçi hakkında işlem başlattığını bildirdi ve kişi başına 1 milyon 400 bin lira ile 17 milyon 200 bin lira arasında değişen idari para cezası talep etti.” ifadelerine yer veriliyor. Okuyunca insanın tüyleri diken diken oluyor. Ayrıca, “Ticaret Bakanlığı, piyasa işleyişini bozacak eylemlere en ağır yaptırımlar uygulanacaktır.” ifadesi de yer alıyor. Ancak bu ülkede yalnızca S.Ç. ve S.E. değildi topraklarında ürünleri kalan başka üreticiler de mevcut. Tarım politikalarının ithalatı teşvik etmesi, ithal ürünlere getirilen vergi indirimleri ve onların üreticilerine destek vermesi, bizim yerli çiftçimizi haksız rekabete maruz bıraktı. Küçük çiftçinin belini büken enflasyon ve üretim girdilerindeki yüksek tırmanışlar, üreticinin ürününü piyasa değerinin altında satmasına neden oluyor ve böylece ürünü tarlasında kalıyor.

Üreticinin toprağa küsmesi, üretimden vazgeçmesi, tüm topluma zarar vermiyor mu?

Ticaret Bakanlığı, bu iki üreticinin karpuzları yere atmasının “Piyasa”yı bozduğuna hükmettiğine göre, mevcut piyasanın işlediğini mi düşünmektedir? Oysa üreticinin yaşadığı zorluklar, satamadığı ürünleri ve isyanı piyasanın büyük bir bozukluğunu gösterirken, bir de üreticilerin cezalandırılması ne derece haklıdır? Ürünü büyütmek için harcanan emek ve para ile geçimlerini sağlamakta zorluk çeken bir çiftçinin öfkesi hangi insanı rahatsız etmez? Bu öfke, bu isyan evrensel bir haksızlık değil midir? O iki çiftçiye ceza yazmak, hangi vicdana sığar? Üreticinin toprağa küsmek istemesi ve üretimden vazgeçmesi, toplumun tüm üyelerine zarar vermiyor mu? Tarım ve Orman Bakanlığı bu sorunu çözmekle yükümlüyse ne yapar? Daha birçok soru yöneltilebilir ama öncelikle bu iki çiftçinin cezalandırılmasından vazgeçilip dertlerine çare bulunmasını umuyorum.

İşçiler, 100 yıl önce kazandıkları haklarının geri alınmasıyla karşı karşıyalar

İkinci mesele ise; Turizm Bakanlığı’nın sektördeki işçilerin 6 gün çalışmaya karşılık 1 gün dinlenme hakkını ortadan kaldırıp, 10 günden sonra 1 gün izin alma koşulunu işveren lehine değiştirmesi. 14 Temmuz 2025 itibarıyla yürürlüğe giren bu yasa, iş hukukuna ayrımcılık getirmekte ve emek mücadelesinin 101 yıl önce kazanılan haklarını yok saymaktadır. 1 Mayıs 1923’de talep edilen “hafta tatili” hakkı, 1924’te yasal hale gelmiş; 1956’de ise işçilerin hafta tatili için 1 günlük yevmiye ile ücretlendirilmesine yönelik yasalar çıkartılmıştır. Dünya Eşitsizlik Endeksi'ne göre, ülkemizde refah payının yükünü işçiler taşırken, Türkiye’de en zengin %1’lik kesim, üretilen refahın %42’sini elinde tutmaktadır. Görünen o ki, bu büyük adaletsizlik bile zenginleri tatmin etmiyor ve işçinin emeği üzerinden elde edilen kazancı daha da artırma peşindeler. Çoğunluğu güvencesiz olan işçiler, 100 yıl önce kazandıkları hakların geri alınması ile yüz yüze kalıyorlar. Bugün turizm işçileri için hayata geçirilen bu ayrımcı düzenlemenin diğer sektörlerde de uygulanıp uygulanmayacağı ise belirsizliğini koruyor.

Hiç kimse endişeye kapılmasın…

Tıpkı bu iki karpuz üreticisi gibi, turizm çalışanlarının da bu duruma sessiz kalmaları ve kabullenmeleri bekleniyor. Sistem, yalnızca aşırı zenginlerin daha fazla zenginleşmesiyle ilgileniyor. “Piyasa” onların menfaatleri ve sınır tanımayan talepleri çerçevesinde şekilleniyor. Hem Tarım hem de Turizm Bakanlıkları, sektörlerinde çalışan emekçilerin sorunlarını dikkate almıyor. Hiç kimse endişe etmesin; işte bu iki haber bile, yönetenlerin yönetim anlayışını ve yöntemlerini ne denli sarsıntıya uğrattığını gösteriyor. Güzel günler yakın! Sağlıkla kalın…

reklam

YORUM YAP