reklam
reklam
DOLAR40,4224% 0.09
EURO47,3433% 0.15
STERLIN54,5887% 0.06
FRANG50,7188% 0.12
ALTIN4.401,68% -0,22
BITCOIN117.968,32-0.742
reklam

CHP'den Akın Gürlek ve İki Savcı Hakkında HSK'ya Başvuru

Yayınlanma Tarihi : Google News
CHP'den Akın Gürlek ve İki Savcı Hakkında HSK'ya Başvuru
reklam

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İstanbul’daki belediyelere yönelik başlatılan soruşturmalarda görev alan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek ve iki savcı hakkında resmi şikâyet başvurusunda bulundu. CHP, söz konusu savcıların hukuka aykırı işlemler gerçekleştirdiği ve siyasi saiklerle hareket ettiği gerekçesiyle Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) disiplin soruşturması başlatılması talebinde bulundu. Bu adım, yerel yönetimlere yönelik yürütülen soruşturmaların tarafsızlığı ve hukuki zemini konusunda yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi.

Partiden yapılan açıklamada, 30 Ekim 2024 tarihinden itibaren yürütülen soruşturmaların sistematik bir hal aldığı ve yalnızca bireysel hak ve özgürlükleri değil, aynı zamanda demokratik hukuk devletinin temel ilkelerini de ağır biçimde ihlal ettiği belirtildi.

“Savunma Hakkı Sistematik Biçimde Kısıtlanıyor”

Habertürk'ün haberine göre; CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in açıkladığı ve soruşturmayı yürüten bir savcının masasında beyaz Toros maketinin olduğu fotoğrafı sosyal medya hesabından paylaşmasıyla başlayan tartışmalara da değinilen açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“İBB’ye dönük soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcılarından birinin makam odasında bulunan beyaz Toros marka bir araç maketiyle çektirdiği fotoğrafı sosyal medya hesabında paylaşmıştır. Beyaz Toros marka araç yakın tarihimizde işkencenin ve gözaltındaki insan kayıplarının simgesi haline gelmiş bir semboldür. Böylesine travmatik bir simge haline gelmiş aracın, görevdeki bir savcı tarafından sosyal medyada paylaşılması yargı tarafsızlığını ve insan haklarına dayalı hukuk devleti ilkesinin ihlalidir. Gözaltında kaybedilen kişilerin aileleri, işkence mağdurları ve insan hakları savunucuları açısından bu paylaşımın provokatif ve kötü niyetlidir.”

Başvuruda 3 savcının “hukukun üstünlüğünü göz ardı eden”, Anayasa ve kanunlara açıkça aykırı hareket eden uygulamalarla masumiyet karinesi, adil yargılanma ve savunma hakkı gibi evrensel insan haklarını ihlal ettikleri ileri sürüldü.

Özellikle muhalif siyasilere ve halk tarafından seçilmiş belediye başkanlarına yönelik yargı eliyle yürütülen baskı iddiasının, yalnızca kişisel mağduriyetler yaratmadığı; aynı zamanda halkın siyasi iradesine doğrudan müdahale anlamı taşıdığı ileri sürüldü. Açıklamada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına aykırı olarak masumiyet karinesinin de ihlal edildiği kaydedildi.

Dilekçede, avukatların görevlerini yapmalarının engellendiği, dosyalara erişimin keyfi biçimde sınırlandığı ve savunma hakkının sistematik şekilde kısıtlandığı da iddia edildi. Bu durumun, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını zedelediği, adil yargılama ilkesini ortadan kaldırdığı ifade edildi.

“Anayasa’nın 2. maddesiyle güvence altına alınan hukuk devleti ilkesi yalnızca yurttaşlar için değil, kamu gücünü kullananlar için de bağlayıcıdır” denilen açıklamada, hiçbir kamu görevlisinin Anayasa’nın ve uluslararası sözleşmelerin tanıdığı hakları ihlal etme hakkına sahip olmadığı belirtildi. Dilekçede, şikayet edilen isimlerin “görevi kötüye kullanma, soruşturmanın gizliliğini ihlal, hakaret, iftira ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” gibi suçlardan soruşturulması gerektiği kaydedildi. Avrupa Yargı Etiği İlkeleri ile Türk Yargı Etiği Bildirgesi’ne aykırı davranışlarının da ayrıca değerlendirilmesi istendi.

“Ortada Organize Bir Yargı Operasyonu Var”

CHP Seçim ve Parti Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftci, yapılan başvuruya ilişkin, “Ortada bir hukuk süreci değil, doğrudan siyasetin merkezinden yönlendirilen organize bir yargı operasyonu var. Savcılık makamı, anayasal sınırlarını aşarak yürütmenin siyasi ajandasına göre pozisyon almakta, muhalefeti sindirmeye, belediye başkanlarımızı ve partili hukukçularımızı cezalandırmaya odaklı hareket etmektedir. Bu, hukuk devletinin çökmesi anlamına gelir. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun bu hukuk dışı uygulamalara karşı derhal ve bağımsız biçimde harekete geçmesi bir tercih değil, anayasal yükümlülüktür. Aksi takdirde, yargının meşruiyeti tümüyle ortadan kalkacak, toplumsal barış ve hukuka güven geri dönülmez biçimde zarar görecektir” dedi.

reklam

YORUM YAP