

Önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 'yolsuzluk' iddiaları kapsamında yürütülen soruşturma sonucu tutuklanmıştı. 65 kişinin yargılandığı davanın ikinci duruşması bugün Aliağa’da gerçekleşecek.
Soyer’in kızı ve aynı zamanda avukatı olan Defne Soyer, dava ile ilgili Türkiye Gazetesi yazarı Cem Küçük'e bir mektup gönderdi.
Cem Küçük, Soyer'in açıklamasını köşesinde paylaşarak, yanıtını ilerleyen günlerde vereceğini belirtti.
Defne Soyer'in Cem Küçük'e gönderdiği açıklama ise şöyle:
“Bu dava bir hukuk davasıyken, Danıştay kararıyla hukuki ihtilaf niteliğinde olduğunun belirtilmesine rağmen ceza davası olarak değerlendirilmektedir.
Nitelikli dolandırıcılık suçlaması yapılmasına rağmen, suçun unsurları oluşmamış ve iddianamede buna dair hiçbir delil yer almamıştır.
İddianamede, kişisel menfaat elde edilmediği tespit edilmiştir.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için insanlar hile ile kandırılmalı; mevcut durumda ise kentsel dönüşümde kooperatifçilik modelinin amacı, 10 yılı aşkın süredir evlerini bekleyen hak sahiplerinin evlerine dönmesi ve İzmirlilerin güvenli konutlarda yaşamalarını sağlamaktır. Farklı bir maksat olduğuna dair bir delil yoktur.
2012 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla, kentsel dönüşüm yapma görevi İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne verilmiştir. Ancak müteahhitler kârlı görmedikleri için bu ihalelere katılan olmamıştır. Tunç Soyer'in göreve gelmesinden sonra bu ihalelere devam edilmiş ve her biri için en az iki kere ihale yapılmıştır. Hatta ihalelerin sonuçlanması için projelerde revizyonlar yapılmıştır. Fakat yine sonuçsuz kalmıştır. İzmir Depremi sonrası depremzedeler için geliştirilen “Halk Konut” uygulamasından esinlenerek, Belediye şirketi İzbeton’a verilen kentsel dönüşüm alanlarında dayanışma temelli bir finansman sağlayan kooperatifçilik uygulaması başlatılmıştır. Bu sayede inşaatlara başlanabilmiştir. Dolayısıyla Tunç Soyer ve tutuklu bürokratlar görevlerini yerine getirdikleri için tutuklanmışlardır.
Türkiye bir deprem ülkesidir ve hükümet, belediye, STK’lar, meslek odaları ve vatandaşlar ortaklaşmalıdır. En temel hak olan yaşam hakkını kapsayan “çatı hak” olarak tanımlanan barınma hakkını sağlamak için yenilikçi ve hukuka uygun çözümler geliştirilmelidir. Örneğin, sadece İzmir’de mevzuata göre depreme dayanıksız kabul edilen 670.000 bina varken, TOKİ’nin yaptığı 5 bin konut yeterli değildir.
Davada tartışılan üç ana konu; kooperatiflerle yapılan sözleşmeler, yönetim kurulu kararıyla imzaların sonradan tamamlanması ve kamu zararıdır.
– Oysaki imzaların sonradan tamamlanması, Sayıştay’ın tavsiyesine iyi niyetle uyulması nedeniyle olmuştur; o dönemde bir hukuksuzluk tespit edilmemiştir.
– Kooperatiflerle yapılan sözleşmeler, hukuki görüşlere göre hukuka uygundur. Yapı kooperatifçiliği dünya genelinde ve Türkiye’de uygulanan bir modeldir. Bu modelin şeffaflığı ve güvenilirliği, üç farklı mevzuata tabi yapının birlikte olmasından kaynaklanmaktadır. Büyükşehir Belediyesi, Belediye şirketi ve kooperatifler ayrı ayrı kanunlarla sıkı bir şekilde denetlenmektedir.
– İddianamede inşaatlardaki gecikmeler nedeniyle kira yardımı yapılmasının kamu zararı oluşturduğundan bahsedilmektedir. Ancak bu alanlarda hak sahipleriyle uzlaşmalar on yıl önce başlamıştır, yani kooperatifleşme olmasaydı daha büyük kamu zararı ortaya çıkacaktı. Kaldı ki, belediyeler sosyal yardımlar yapabilirler ve bu kamu yararınadır.
“Tutukluluk bir ceza olarak kullanılıyor”
Sonuç olarak, dolandırıcılık ile bağdaşmayacak birçok iddia ile suç oluşturmaya çalışılmakta ve tutukluluk bir ceza olarak kullanılmaktadır.
Tunç Soyer görev süresi boyunca hiçbir kooperatif şikâyetinde bulunmamıştır. Kooperatiflerdeki mağduriyetler, İzBB’nin yeni yönetiminin hukuka uygun olduğunu belirttiği görüşüne rağmen, bir yıl önceki Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’nün sadece bir etapta inşaatlara dair yazısı bahane edilerek sözleşmeleri tek taraflı feshetmek istemesiyle başlamıştır. (Fesih hukuki dayanaktan yoksundur ve tek taraflı olduğu için geçersizdir.)
İnşaatların tamamının mülkiyeti büyükşehir belediyesine aittir; dolayısıyla bir zarardan bahsetmek mümkün değildir. Zaten, belediye bu inşaatları tamamlamak zorundadır ve o noktada davanın konusu sona erecektir.
Ödemelerini yapan ve geciken inşaatlar nedeniyle evlerini henüz teslim alamayan kooperatif ortaklarının hiçbirinin hakkı kaybolmamıştır. İzBB bu inşaatları tamamlayacağını defaatle beyan etmiştir. Sonuç itibarıyla, buharlaşan bir para ve dolandırıcılık suçunun unsurları yoktur.”