reklam
reklam
DOLAR39,3022% 0.32
EURO44,9570% 0.28
STERLIN52,9693% -0.2
FRANG47,8245% 0.41
ALTIN4.148,96% -0,55
BITCOIN104.470,650.407
reklam

Gazetecilerden ‘ifade özgürlüğünün önündeki engel iktidar mı?’ sorusu yanıtı: Cevap soruda gizli

Yayınlanma Tarihi : Google News
Gazetecilerden ‘ifade özgürlüğünün önündeki engel iktidar mı?’ sorusu yanıtı: Cevap soruda gizli
reklam

19-25 Mayıs tarihleri arasında Buca Belediyesi tarafından Hasanağa Parkı’nda düzenlenen 1. Buca Kitap Günleri, birçok yazarın okurlarıyla buluşmasına sahne olmaya devam ediyor. “İfade Özgürlüğünün Önündeki En büyük Engel İktidar mı?” konulu söyleşinin moderatörlüğünü Halk TV’den gazeteci Hilal Yağız yaptı. Yağız’ın konukları gazeteciler Ozan Gündoğdu ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi oldu. Çok sayıda katılımcının izlediği etkinlikte, toplumun ve gazetecilerin ‘ifade özgürlüğü’ sorunu gündeme getirildi ve baskıların sonuçları irdelendi. Moderatör Yağız, “İktidarla ilgili sabahtan akşama kadar konuşabiliriz. 23 yıllık bir dönemde bizlere ne kaldı? Bizlerden ne gitti? İfade özgürlüğü kısıtlamasına bizler ve sizler de mi maruz kaldık?” diyerek, söz hakkını konuklara bıraktı.

İfade özgürlüğündeki engelde üç özne

NOW TV’nin Ana Haber sunucusu Ozan Gündoğdu, ifade özgürlüğünün önündeki engeller hakkında üç özne tanımladı. “Bu sorunun sonuna soru değil bir ünlem barındırıyor. Sadece iktidar değil, fakat iktidar da işin içinde. Türkiye’de 2016’dan sonra iktidar eşittir devlet haline geldi. İfade özgürlüğündeki en büyük engel devlettir ancak bu engeli tanımlarken dar ve geniş anlamda devleti ele almalıyız. Üç özne var: birincisi bireyler, sosyal medya üzerinden ifadelerini demokratlaştıranlar. İkincisi gazeteciler; ifade kanalları bulanlar, gazetelerde yazanlar, televizyon ve radyolarda çalışanlar. Üçüncü özne ise devletin kendisidir. Bu üç özne, ifade özgürlüğünün önünde çeşitli engeller oluşturuyor” dedi.

Neyin suçlu olduğunu bilmeden yayına çıkıyorum

Gündoğdu ayrıca, yayına çıktığında neyin suç olduğunu bilmeden çıktığını vurguladı. “Evrensel bir kural vardır; suçun ne olduğunu bilmezseniz kimse suçlu değildir. Ben yayına çıktığımda neyin suç olduğunu bilmiyorum. Eve döndüğümde hangi sözüyle rahatsız edeceklerini bilmiyorum. 19 Mart sürecindeki birkaç gelişmeyi anlattım. Sabah Özgür Özel, ‘bu bir darbedir’ diyor ve akşam CHP Genel Başkanı bunu başka bir şekilde yorumluyor. Yüzde 5 sabah ve akşam da 5 ile toplamda yüzde 10 idari ceza kesiliyor. RTÜK, bizden ne bekliyor? Hangi önlemi almalı? Akşam için de ayrı ceza kesiliyor. Bunlar siyasi hareketlerdir. Mayın tarlaları var, oralara girmeyeceğiz, Suriye ile ilgili konuşmayacağız. Konuşturanı susturmalısınız deniyor. Seyirci neden konuğu konuşturmadığımızı anlamıyor, reji yavaşlatma isteğinde bulunuyor. Bu da televizyonun ayakta kalması için bir yöntemdir. RTÜK, eleştirel yayını istemiyor. 19 Mart sürecinde olan olaylar oldukça abartıldı” ifadelerini kullandı.

Sokak gösterilerini veremedik

Ozan Gündoğdu, iktidarın RTÜK baskıları nedeniyle 19 Mart sonrasında sokağa çıkan gençlerin gösterilerini yayına veremediklerini belirtti. “Türkiye’de yayın maliyeti ikiye ayrıldı; muhalif medya ve iktidar medyası olarak. A Haber ve Halk TV aynı değil. Birisi onuruna sahip çıkmaya çalışırken diğeri tetikçilik yapıyor. Muhalif medyanın üzerindeki baskılar tarif edilemez. Bu kanallar, ticaret siciline kayıtlı parçalardır ve bunu yapıyorlar. RTÜK’ün içerideki durumu budur, soru sorduğunuzda %50 ceza vardır. Yayıncılar para kazanmak, ayakta kalmak istiyor. Yüzde 10’luk ceza inanılmaz bir maliyet. 19 Mart’tan sonra sokak gösterilerini veremedik. A Haber ve ATV bu görüntüleri verince ceza yok” ifadelerini kullandı.

10 yıldır -miş gibi yaşıyoruz

Bir haberi nasıl vermek gerektiği üzerine konuşan Gündoğdu, “Siyasi iktidarın kararları değiştikçe bizler de onlara uymak zorunda kalıyoruz. 22 Ekim’den önce PKK dediğimizde ceza alıyorduk, 23 Ekim’den sonra durum değişiyor. Suriye haritasını koyduğumuzda ve terör örgütü PYD, YPG yazmadığımızda ceza geliyor. Siyasiler karar değiştirdiğinde biz de ne yapmamız gerektiğini sorguluyoruz. Yayıncılık açısından sürekli tavır değiştirmek zorundayız ve bu izleyiciye saygısızlık olarak değerlendiriliyor. 2016-2017 sonrası Türkiye Cumhuriyeti rejimi tamamen değişti. 10 yıldır sanki bu durumu yaşıyoruz. Türkiye’de siyasal partiler sistemi var. Türkiye’yi AKP yönetiyor. CHP de var ama AKP ile CHP arasındaki rekabet sanki eşitmiş gibi davranılıyor. 2017 ile gelen tek parti sistemi çok açık bir şekilde ortada. Devletin köklü değişimini sanki hiç tanımamış gibi davranarak yayın yapıyoruz. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde vardığımız nokta, 2017 ile tek parti sistemidir, durumu açıkça göstermektedir” dedi.

Gazetecilerden taraf olmamız bekleniyor

Gazetecilerin taraf olmalarının beklendiğinin altını çizen Gündoğdu, “Üçüncü engel sizsiniz. Siz, Türkiye’nin sosyal kamplaşması içinde gazetecilerden taraf olmalarını bekliyorsunuz. Ben muhalifim ve gazeteciyim. Bu mesleği muhalif olarak yapıyorum. Bugün İmamoğlu’nun durumu ve Mansur Yavaş’ın adaylığıyla ilgili belirsizlik var. Toplumda hain dedektörü gibi gezme sorumluluğu var. Gerçekten ‘muhalif mi’ sorgulayan biri mi tutuyoruz? Yanlışla da hain ilan ediliyoruz. Her gün mektup geliyor ‘bunu atın’ diyen. Sosyal medyada çıkan linçlerin ve kalem tutanların hapse girmesi isteniyor. Bazı insanlar, algı mekanizmasını devletle eşitlemiş durumda” ifadelerini kullandı.

20 yıl sonrasını konuşuyoruz

İGC Başkanı Dilek Gappi, aynı konuya farklı bir bakış açısı sundu. Gappi, “20 yıl sonrasını tartışıyoruz. 25 yıldır tek yönetime tanıklık edenler var. Bugüne yavaşça gelindi ve buna alıştık. Kurgulanmış gerçekler zor üretiliyor; ülkenin 25 yıl sonra nereye gideceği tartışılıyor. Ama şimdi konuşulamayacak konular ortaya çıkıyor. Aslında 20 yıl sonrasını tartışıyoruz. Eskiden gazeteler varken, şimdi televizyon kanalları ve internet siteleri var. Doğruluğuna emin olabileceğiniz yayın anlayışı çok azaldı. Biz ‘hakikat mücadelecisi’ olmalıyız. İktidar ne derse desin, muhalefet ne derse desin, bu bizi ilgilendirmez. Hukuk diye bir şey yok. Her şey hukuksal görünüyor ancak ortada hukuk yok. Ama Türkiye’de sorgulayan kitleler biraz daha cesur” dedi.

Ezberler yıkılmak içindir

Gappi, “Gerçeğin peşinde koşmalıyız. Halk, sorunların bilincinde olmalı. Biz neden başka gerçeklerle karşı karşıya kalıyoruz? RTÜK baskılarıyla mücadele etmemiz gerekiyor. Herkesin bir nihai gerçeğe ulaşabilmesi için daha cesur olmalıyız. Türkiye Cumhuriyeti’nin durumunu ve her türlü bilgiyi sorgulamak gerekiyor. Bu noktada kurulacak birliktelik çok önemli” sözlerini ekledi.

Gazeteciler kurtarıcı değil

Gündoğdu, gazetecilerin yerine halkın kurtarıcı olduğunu vurgulayarak, “Halk TV üzerinden alınan tepkilerde ‘bu memleketi siz kurtaracaksınız’ deniyor, ancak halk bu memleketi kurtaracak. Gazetecilerin böyle bir sorumluluğu yok. Gazetecilerin görevi haberdir, olanı gösterip tepkileri halka bırakmaktır. Bu düzen bizi aşağıladı. Bu bir kültür savaşına sokuluyor. Kamuoyuna bilgi vermek gazetecinin sorumluluğudur, ancak bazı gazeteciler bu soruları sormuyor” dedi.

Sorumluluk yükü

Gündoğdu, yurttaşların da sorumluluk alması gerektiğini belirtti. Yerel ve ulusal gazetelere abone olunması gerektiğini vurgulayan Gündoğdu, “Sizlerin bu konuda sorumluluk hissetmesi gerekiyor. Gazeteciler zor koşullarda çalışıyor. Gazetecilere destek vermek, onları motive edebilir. Özellikle emekliler için abonelik zorluğu olabiliyor. Bir araya gelerek, sendika ve örgütlerle birlik olunmalı. Halkımızın tüm partilerden bağımsız bir duruş sergilemesi, bu anlamda çok kritik” ifadelerini kullandı.

Basına sahip çıkma çağrısı

Son olarak İGC Başkanı Dilek Gappi, basına ve hakikate sahip çıkılması gerektiğinin altını çizdi. Gappi, “Ortak kesişmelere bakmalıyız. Tüm insanlar var karşımızda. Sıkıntı duyduğumuz konularda sesimizi yükseltelim. Basın, halkın aynasıdır. İktidarlar her şeyi farklılaştırabilir; ancak bizler kendi geleceğimizden kaygı duyan insanları desteklemeliyiz” diyerek açıklamalarını tamamladı.

reklam

YORUM YAP