reklam
reklam
DOLAR40,1767% 0.23
EURO47,0122% -0.09
STERLIN54,5273% 0.18
FRANG50,3846% 0.16
ALTIN4.306,18% 0,52
BITCOIN118.220,016.409
reklam

İzmir’de Yangınlarda ‘Damacana’ Sembolü ve Kapsayıcı Önlem İhtiyacı

Yayınlanma Tarihi : Google News
İzmir’de Yangınlarda ‘Damacana’ Sembolü ve Kapsayıcı Önlem İhtiyacı
reklam

Çeşme’deki yangını damacana ve su şişeleriyle söndürmeye çalışan vatandaşların görüntülerini 'Damacana Yüzyılı' başlığıyla paylaşan Kızıl, “Damacana orada bir sembol. Koruyucu ve önleyici tedbirler bulunmadığı sürece devasa alanlardaki yangın ve yüksek sıcaklık gibi etkenler devreye girince uçaklar da yetersiz kalıyor. Daha kapsayıcı ve tüm yıla yayılan bir müdahale yöntemine ihtiyacımız var” dedi.

İzmir'deki yangınlarla ilgili değerlendirmede bulunan Kızıl, “İzmir, haziran ortalarından itibaren yanıyor. Bir kısmına ulaşamadım ancak en son Çeşme’deki yangına gittim. Açıklamalara göre yaklaşık 550 noktada yangın gerçekleşti. Bu kadar çok noktada yangının olması dikkat çekici ve müdahalelerin yetersizliğine neden oluyor. Öncelikle yerleşim alanları hedef alındı. Gittiğimiz yerlerde müdahale yetersizdi. Yangınla mücadele, yangın çıktığında söndürmek değil, engelleyici tedbirler almak demektir. Demek ki bu ihmal kış aylarında başlamış, yeterince çalışma yapılmamış, personel ve temizlik alanında eksiklikler var. Sadece Temmuz ayı itibarıyla İzmir’de 24 bin hektar alan yandı. Bu durum insanların ve canlıların yaşamını kaybetmesine yol açtı” şeklinde konuştu.

“Kapsayıcı Önlemlerin Gerekliliği”

Çeşme'deki yangında gözlemlerini paylaşan Kızıl, şunları dile getirdi:

“Çeşme'de gittiğimizde otoban kapatılmıştı ve girişimize izin verilmedi. Biz de eski yol üzerinden gitmek zorunda kaldık. Daha sonra Alaçatı Surf Okulu'nun arkasındaki tepelerin yandığı bilgisini aldık. Gözlemlediğimiz sahnede, yangını söndürmek için gelen pek çok genç ve gönüllü insan vardı. Türkiye Yüzyılı’ temasıyla 'Damacana Yüzyılı' ifadesini kullandım bu görüntüler için. Orada sadece tek bir damacana değil, yüzlerce damacana vardı. Üstelik başka bir alana geçtikten sonra orada da damacanalar gördük. Sadece damacana değil, traktörleri ile su tankerlerini doldurmak için gelenler de vardı. Bu tür bir halk seferberliği sadece İzmir'le sınırlı değil; benzer durum Hatay'da da var. Bu halkın müdahalesi anlamlı ve önemlidir. Bir araştırmada, ‘Yangına müdahalede en başarılı kurum ya da kişi kimdir?' sorusuna halk yüzde 19,2 ile en yüksek oy alıyor. İtfaiye güvenilirliği yüzde 9,6, devlet-hükümet sadece yüzde 8 oranında kalıyor. Bu bir gerçeği ortaya koyuyor; yıllardır halk damacanalarla, tankerlerle su taşıyor yangınlara. Her ne kadar Dezenformasyonla Mücadele Merkezi bunu yalanlasa da, yangınla mücadelede yetersizlikler olduğu aşikar. Koruyucu ve önleyici tedbirler alınmadığı takdirde, büyük alanlardaki yangınlar ve yüksek sıcaklık gibi faktörler yüzünden uçaklar da yetersiz kalıyor. Bu sebeple, daha kapsamlı ve yıl boyunca sürenbir müdahale yaklaşımına ihtiyaç duyulmakta.”

Kızıl, Hatay’da da pek çok noktada yangın çıktığını hatırlatarak, “Hatay'da yerleşim yerleri ve ormanlar iç içe geçmiş durumda. En son Samandağ’da yangın çıkan bilgisi geldi ve bu durum bizi oldukça endişelendirdi. Neyse ki hızlı müdahale ile yangın söndürüldü. Ancak burada daha üzücü bir durum var. İki buçuk yıl önce bir deprem yaşandı ve yangın ile birlikte, üzerinden bu kadar zaman geçmesine rağmen, bir felaketin izleri yeni bir felaketin izleriyle kesişti” dedi.

“Hatay'daki Süregelen Sorunlar”

2023 yılındaki deprem sonrası büyük yıkım yaşayan Hatay’ın güncel durumu hakkında bilgi veren Kızıl, “Konteynerlerde hala 218 bin kayıtlı insan yaşıyor. Bu sayı sadece kayıtlı olanları kapsıyor; kendi imkanlarıyla yaşayan ve köylerde kalanları da hesaba katmalıyız. Herkes konteynerde kalamıyor. Ulaşım sorunu da oldukça büyük. Konteyner kentlerde binlerce insan tek bir yere yerleştirilmiş, ancak doğru düzgün ulaşım imkanı yok. Yeni evler yapılıyor, fakat bu evlerin inşaat şartlarına dikkat edilmesi gerekiyor. O kadar düşük kalitede inşaatlar yapıldığını gözlemliyoruz ki, artan talep nedeniyle projeler aceleye alınmakta. Denetim eksikliği var. 'Dünyanın en büyük şantiyesi burada' deniyor ama denetim yeterli mi? Böyle bir durum olmalı ki Hatay en fazla denetim yapılan bölge olsun. Olası bir depreme hazırlık açısından bu hayati önem taşıyor. Ayrıca teslimat süreçleri de sorunlu. Teslim edilen evlerde hemen oturmak mümkün olmuyor; anahtarlar kurayla veriliyor ve en iyi ihtimalle 3-4 ay bekleniliyor. 7-8 ay bekleyenler de var. Beklemenin ardından, imzaladıkları sözleşmelerde ödeme planları net değil. Gösterilen örnek dairelerin çoğunda çeşitli sorunlar mevcut. Altyapı ve üstyapı eksiklikleri var; balkon korkuluklarından dolayı elektrik çarpması gibi sorunlarla karşılaşılıyor. Bu durumlarla, önümüzdeki 10 yıl boyunca Hatay ve diğer deprem bölgeleri hakkında konuşmaya devam edeceğiz” diye belirtti.

“Unutulmamalı”

Kızıl, hem medyanın hem de vatandaşların deprem bölgelerinde yaşananlara daha duyarlı olmaları gerektiğini vurguladı: “Görmediğimiz şeyleri yok sanıyoruz. Fakat maalesef görünmeyen sorunlar hala var. İki buçuk yıl geçti ama sorunlar devam etmekte. Biz hangisini seçeceğiz? Ben sürekli oraya gidip bu durumu göstermeye çalışıyorum. Bunu takip etmeliyiz; en azından haftada bir sosyal medya üzerinden depremle ilgili bir paylaşım yapmamız önemli” dedi.

“Sisteme Güven Olmaz”

Kızıl, son olarak haksız bir şekilde ehliyetine el konulmasıyla ilgili yaşadığı mağduriyeti anlatarak, bu durumun hem haber yapma hem de halkın haberdar olma hakkına erişimini engellediğini belirtti. Kızıl, “Hatay'dan erken dönmemi gerektiren bir durum yaşandı. Alkolden dolayı ehliyetime el konuldu. Yapılan ölçümde 0,24 promil alkol çıktı fakat ben alkol kullanmıyorum. Bir gece, Konak Belediyesi işçilerinin grevde anlaştığı bilgisini aldım ve kutlamalar yapılacağından çekim yapmak için yola çıktım. Ancak Alsancak’ta durduruldum ve polisler tarafından yapılan ölçümde alkol çıktı. O gün geç uyanmıştım, sadece kahve içip omlet yemiştim. O nedenle şaşırdım. Daha önce buna benzer bir durum yaşamadığım için, durumu geçiştireceğimi düşündüm. Fakat aracım kamyonet olduğu için ceza limiti 0,20’ydi, bunu da bilmiyordum. Sonunda ehliyetime el konuldu. Ne yapmam gerektiğini sorduğumda, kan testine girmem gerektiği söylendi. 51. dakikada gidip kan verdim ve ertesi gün rapor çıktığında rapor 'alkol < 0,1' dedi. Bilimsel ve hukuki olarak 0 yazılamıyordu. Doktor, 'Bebeğin ya da yaşlı birinin kanında da alkol olabiliyor' dedi. Mahkemeye başvurmamı önerdi fakat sonuç değişmedi. Tekrar Adli Tıp’a gidip itiraz ettim ama bu itiraz kabul edilmedi. Karar kesinleşti. Bu durum aslında bir gurur meselesine dönüştü ve hukuki süreçle devam etmekteyim. Çünkü haklı olduğuma inanıyorum. İki aydır ehliyetsizim ve işimi yapmaya devam ediyorum. Bu trajik olayda bile bir çözüm üretemeyen bir sisteme güven duymak imkansız. Bu durum, kurumlar ve hukukun getirdiği yıpranmışlığın hayatımda ve her alanda engel oluşturduğunu gösteriyor” şeklinde konuştu.

reklam

YORUM YAP