

Türkiye Psikiyatri Derneği Yeme Bozuklukları Çalışma Birimi, ünlü sanatçı Nihal Candan’ın hayatını kaybetmesine yol açan anoreksiya nervoza hastalığına dair önemli açıklamalarda bulundu. Yapılan yazılı açıklamada, hasta mahremiyeti, hastalığın toplumda ve medyada yanlış anlaşılmasına ve erken tanının önemine dikkat çekildi.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Son günlerde basında yer alan üzücü bir ölümün ardından, yeme bozuklukları ve özellikle anoreksiya nervoza hakkında birçok yorum, haber ve paylaşım yapılmıştır. Öncelikle, hayatını kaybeden bireyin ailesine ve sevdiklerine başsağlığı diliyoruz. Bu hassas dönemlerde medyada kullanılan dili, hem hayatını kaybeden kişinin anısına hem de benzer zorluklarla mücadele eden bireylerin mahremiyetine saygı gösterecek biçimde kullanmak önemlidir. Bu açıklama, toplumda sıkça yanlış anlaşılan bu hastalığa dair doğru bilgileri paylaşmak, damgalayıcı yaklaşımları önlemek ve tedavi sürecine dair farkındalığı artırmak amacıyla kaleme alınmıştır.
Anoreksiya Nervoza Nedir?
Anoreksiya nervoza, bireyin beden algısında, yeme davranışında ve kilo ile ilgili düşüncelerinde belirgin bozulmalara yol açan, ciddi fiziksel komplikasyonlara ve tedavi edilmediğinde yaşam kaybına neden olabilen ruhsal bir hastalıktır. Bu hastalık yalnızca ‘zayıflama isteği’ ya da ‘diyet yapma’ olarak tanımlanamaz; kişinin benlik algısını, ruh halini ve sosyal ilişkilerini derinden etkileyen tıbbi ve psikiyatrik bir sorun olarak ele alınmalıdır. Eğer yeme bozukluğu belirtileri gözlemlenirse, hastalığın ciddiyeti dikkate alınarak öncelikli olarak bir psikiyatri uzmanına başvurulması hayati bir öneme sahiptir.
Yanlış Tanımlamalar
Yeme bozuklukları genellikle ‘irade zayıflığı’, ‘güzellik kaygısı’ ya da ‘sadece genç kadınları etkileyen bir durum’ gibi hatalı inanışlarla açıklanmaktadır. Ancak bu tür bozukluklar her yaş, cinsiyet, beden tipi ve sosyoekonomik düzeydeki bireyleri etkileyebilir. Bireyin kilosu, bedeni ya da fiziksel görünümü, yeme bozukluğu yaşayıp yaşamadığını anlamak için yeterli değildir; çünkü bu hastalık çoğunlukla dışarıdan fark edilmeyen derin ve karmaşık psikolojik süreçlerle ilerler.
Medyanın bu tür konuları haberleştirirken özenli bir dil kullanması gerektiği vurgulanmaktadır. Bireylerin kişisel sağlık bilgileri, beden ölçüleri ya da hastalık süreciyle ilgili spekülatif detaylar haber konusu olmamalıdır. Bu tür içerikler, hem ilgili bireylere zarar verebilir hem de hastalıkla mücadele edenler için tetikleyici bir etki oluşturabilir.
Sosyal Medya ve Güzellik Algısı
Medya ve sosyal medya platformlarında sıkça karşılaşılan ‘ideal beden’ imajları, zayıflığı öven ifadeler ve sağlıksız yeme davranışlarını normalleştiren içerikler, özellikle risk altında olan genç bireylerde yeme bozukluklarının gelişimine katkıda bulunabilir. Sosyal medya algoritmalarının bu tür içerikleri ön plana çıkarması, bu etkileri güçlendirebilir. Ayrıca, sosyal medya üzerinden yapılan karşılaştırmalar, beden memnuniyetsizliğini artırarak bireylerin beden algısını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle yalnızca içerik üreticilerinin değil, platform sağlayıcılarının ve karar vericilerin de bu konuda sorumluluk taşıdığı unutulmamalıdır.
“Erken Dönemde Sağlık Hizmetlerine Yönlendirilmelidirler”
Yeme bozuklukları, özellikle erken dönemde tanılandığında, psikiyatri ve gerekirse diğer tıbbi alanların işbirliği ile yürütülen bütüncül bir tedavi süreciyle iyileştirilebilen ruhsal hastalıklardır. Ancak hastalık genellikle bir ‘kişisel tercih’ ya da ‘geçici estetik kaygı’ olarak algılandığı için tanı gecikebilir. Bu durum tedaviye erişimi zorlaştırmaktadır. Genç bireylerin hayatını kaybetmesinin ardından, yeme bozuklukları konusunda daha fazla farkındalık oluşmasını ve toplumsal mitlerin yerini doğru ve bilimsel bilgilere bırakmasını umuyoruz. Bu farkındalığın, yeme bozukluğu yaşayan kişilerin erken dönemde sağlık hizmetlerine yönlendirilmelerinde önemli bir rol oynadığını vurgulamak istiyoruz.”